Nafile

Sakinleşmeliyim.
Ellerimdeki titremeler artık durmalı.
Bu hız bana fazla, benim saniyelerim hep saate denk düştü bu yolculukta.
Sabahla akşamın arasını günlere sığdırdığım çok oldu.
O denli yavaşladı hayat uzun dönemler boyu.
Şimdi.
Nefes alıp vermekle yoruluyorum, astım nöbeti geçirir gibi.
Uykulara kaçışımın bir nedeni de bu.
İyileşeceğim sanıyorum.
Değişeceğim sanıyorum.
Unutacağım sanıyorum.
Olacağım sanıyorum.
Nâfile.
“Neden hep kötü ile daha kötü arasındaydı seçimlerimiz? Saklanabileceğim, saklanıp hiçbir şey yapmak zorunda kalmayacağım bir yer istiyordum.* Bu yüzden mi dolanıp durdum oradan oraya? Durduramıyorum artık bu gidişleri. Huzursuz bekleyişler arasında bir sonraki istasyonu gözlüyorum heyecanla. Seçmeden. Seçimler yapmadan. Nasıl gelirse öyle. Sorumluluk almadığımı zannetmek sadece bu.”
 
Ayıklamalıyım gereksiz ne varsa günümü kaplayan;
toz alma, perdeleri açma, masayı toplama.           
Tozlar geri gelecek, perdeler kapatılacak, masa yine dağılacak nasılsa.
Dünyada olup biteni takip etmekten vazgeçmeli, kesin:
 
“Rwandalı papaz soykırım nedeniyle suçlu bulundu,
Göçmenler kendilerine güvenli hayat aramaya devam ediyor,
Dört yaşındaki oğlunu zehirleyerek öldürdü.”

Gözlerimi kapattığım anda vahşet görüntüleri dönmeye başlıyor zihnimde.
Yoğun kan kokusu burnumun direğine yapışmış; üzerine bomba düşen, kolları bacakları kopan, beyni yola saçılan benmişim gibi.
Oysa uzağındayım bu olup bitenlerin, karmaşanın, zavallılığın; kurşunun hedefindeki bir başkası, öylesine sıradanım ki yaşadığıma dair ilgi kimsenin defterine düşülmüş not değil.
Yine de kıyımların etkisi altında geçiyor günlerim,
 
“Kör ve sağır eden, dilsiz bırakan acıları sahneliyor kötü adamlar, iyi adamlar hiçbir şey yapmamayı tercih ettiğinden.** Çin’den Arjantin’e, Polonya’dan Yemen’e, Somali’den İspanya’ya acı içinde ölüyoruz hepimiz. Çok tuhaf bir dünya bizimki, her şeyimiz var ama hiçbir şeyimiz yok.* Gözümüz başkasının mutfağında, cebinde, cüzdanında, yastığında, kapı kolunda, toprağında, ekmeğinde, kaderinde...”

Dört cenâhlı bir durum: Zâlim, mazlûm, destekleyen ve seyirci.
Cellatların yüzlerini maskelemesi canımı sıkıyor.
 
“Korkaklık bile demiyorum buna; az kalıyor, hafif kalıyor, daha çok cehennem odununun bir simgesi yüzünü saklamış bu insanlar. Durdukları yerde tütüyorlar. Koku burnuma kadar ulaşıyor; ağır, midemi kaldıran bir koku. Tahammülü zor. Boş midem hiç zaman kaybetmeden takla atmaya başlıyor. Tutmaya çalışıyorum, her şeyi tutmaya çalışıyorum. Zamanı, nefesimi, enerjiyi... Yok. Nâfile. Dibe vurduğunu sanıp, bir dip daha olduğunu keşfedebiliyordu böyle insan.*

Birileri gülüyor, duyuyorum seslerini. Mide hareketlerimin sebebi manzaralar onların neşesine köstek değil. Beynime kazınmış görüntülerle birleştiriyorum düşüncelerimi.
Sakinleşmeliyim derken Rus temalı geçmişim, benim kendi öyküm dolanıyor ayaklarıma.
 
“Her Moğol’un bir yolunun olduğu gerçeği çıktı karşıma kartalların gölgesinde. Her toprağın kendi kokusu, her dilin kendi tınısı ve her memleketin kendi ekmeği varmış. Üstelik bana ezber ettirilen ne varsa yaşamakla külliyyen alâkasızmış. İnsana en büyük kötülüğü de en yakınları yaparmış.”

Sakinleşmeliyim.
Bu hız bana fazla.
 
*   Bukowski
** Edmund Burke
 
Nafile

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bill Clinton'un Yanındakini Tanıdınız mı?

Dua Lipa'dan Challenge Accepted Desteği